Taşınır Satış Sözleşmelerinde Ayıptan Doğan Sorumluluk

tasinir-satis-sozlesmesinde-ayiptan-sorumluluk

Taşınır satışı Türk Borçlar Kanunu’nun 209’uncu maddesinde düzenlenmiş ve taşınmaz sayılanlar dışında kalanların satışının olduğu ifade edilmiştir. Ayıp sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 219 ila 231’inci maddeleri arasında düzelenmiştir. Satıcının satılan malda bulunmasını vaat ettiği özelliklerin bulunmamasından veya satılan malın niteliğini etkileyecek ve malın faydasını azaltacak biçimde bir ayıp bulunmasından kaynaklanan sorumluluk anlamına gelmektedir.

Bu yazıda öncelikle taşınır satış sözleşmesinin hukuki niteliği çeşitli yönlerden incelenmiş, ardından ayıp kavramı üzerinde durulmuştur. Daha sonra ayıptan doğan sorumluluğun hukuki ve cezai boyutu Yargıtay kararları ışığında mercek altına alınmıştır.

I.Taşınır Satış Sözleşmesi

A. Genel Olarak

1. Tanımı

Taşınır satışı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun özel borç ilişkileri kısmında satış sözleşmesi bölümünün ikinci ayrımında 209 ile 236’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Taşınır satış sözleşmesini ifade edebilmek için satış sözleşmesi ve taşınır kavramlarını incelemek gerekir.

Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

Taşınır satışı ise Türk Borçlar Kanunu’nun 209’uncu maddesinde düzenlenmiştir. “…Türk Medenî Kanunu uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin satışıdır.

Ürünler, bir yapının yıkıntıları ve taş ocağından çıkarılacak taşlar gibi, taşınmazdan ayrıldıktan sonra mülkiyeti devredilecek bütünleyici parçaların satılması da taşınır satışıdır.” Taşınır eşyanın ne olduğu Türk Medeni Kanunu’na gönderme yapılarak olumsuz bir şekilde ifade edilmiştir. Buna göre özüne zarar gelmeksizin bir yerden başka bir yere taşınabilen eşyaların tümü taşınırdır.

Taşınır satış sözleşmesinin tanımını yapabilmek için, satış sözleşmesinin genel tanımına yer veren TBK m. 207/ f. 1 hükmü ile taşınır satış sözleşmesinin konusuna yer veren TBK m. 209 hükmünün birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, taşınır satış sözleşmesinin aşağıdaki şekilde tanımlanması mümkündür: Taşınır satış sözleşmesi, alıcının satıcıya vermeyi yükümlendiği bir bedel karşılığı, satıcının satış konusu taşınır malın zilyetlik ve mülkiyetini ona geçirme borcunu üstlendiği bir sözleşmedir.1

2. Konusu

Taşınır satışına konu edilen taşınır eşya kavramının sınırları geniş bir biçimde TMK madde 762’de çizilmiştir. “Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.” Taşınırları tek tek saymak mümkün olmadığına göre kanun koyucunun düzenlemesi yerindedir. Bu tanımdan çıkarılabilecek taşınır eşya kavramına örnek olarak otomobil, kıyafet, telefon, defter gibi ürünler verilebilir.

Kanun koyucu tarafından maddi bir varlığa sahip olmamakla birlikte, egemenlik altına alınabilen ve mülkiyetin konusu olmaya elverişli bulunan doğal güçler de taşınır mal olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla su, doğalgaz, elektrik enerjisi ve havagazı gibi maddi bir varlığa sahip olmayan doğal güçler de taşınır satış sözleşmesinin konusu oluşturmaktadır.2

TMK madde 728’de de Başkasının arazisi üzerinde kalıcı olması amaçlanmaksızın yapılan kulübe, büfe, çardak, baraka ve benzeri hafif yapılar, bunların malikine aittir. Bu tür yapılar, taşınır mal hükümlerine tâbi olur ve tapu kütüğünde gösterilmez.” Şeklindeki düzenlemeyle sürekli kalma amacı olmaksızın yapılan kulübe, büfe çardak gibi yapıların da taşınır eşya kapsamında olduğu ifade edilmiştir.

Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların taşınır eşya niteliğinde olup olmadığına ilişkin doktrinde tartışmalar bulunmaktadır. Yargıtay, 11.3.1964 tarihinde vermiş olduğu HGK kararında da tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların zilyetliğinin devrinin, taşınır satış sözleşmesine ilişkin hükümlere tabi olduğunu belirtmiştir.3

Türk Ticaret Kanunu m. 996’ ya göre, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, Türk Ticaret Kanunu’nun mülkiyet ve sınırlı ayni haklara ilişkin hükümleri yalnızca Türk Gemi Sicili’ne kayıtlı gemilerde uygulama alanı bulmaktadır.

Türk Gemi Sicili’ne kayıtlı olmayan Türk gemilerinde ise, bu gemiler üzerindeki mülkiyet ve sınırlı ayni haklarla ilgili olarak, Türk Medeni Kanunu’nun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.4 (TTK m. 997/ f. 1)

Paranın eşya bakımından niteliği açıkça düzenlenmemiştir. Bununla birlikte Yargıtay tarafından para taşınır eşya niteliğinde kabul edilmektedir.5

3. Taşınır Satış Sözleşmesinin Tarafları ve Tarafların Hak ve Yükümlülükleri

Tarafların her ikisinin de tüketici olduğu satış sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu’ndaki hükümler uygulanır. Yani satış sözleşmelerinin TBK kapsamındaki tarafları tüketicidir.

Sözleşme taraflarının her ikisinin de esnaftan oluştuğu satış sözleşmelerine de Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır. TTK m. 15’te esnaflara sadece TTK’nın 20. Ve 53. Maddelerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu sebeple TTK’nın ticari satışlara ilişkin 23. Maddesi esnaflarda uygulama alanı bulmayacaktır.

Taraflardan birinin tüketici, birinin tacir/esnaf olduğu durumlarda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Borçlar Kanunu,

Taraflardan her ikisinin de tacir olduğu taşınır satış sözleşmelerine ise Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümleri birlikte uygulanır.

Tarafların sıfatlarıyla ilgili ayrımın detayı bir sonraki başlıkta incelenecektir.

Taşınır satış sözleşmesinde taşınır mal ile satış bedeli arasında karşılıklılık ilişkisi bulunmaktadır. Taraflar sözleşmenin kurulmasıyla, karşılıklı olarak birbirlerinden taşınır mal ile satış bedelini isteme hususunda şahsi bir talep hakkına sahip olurlar. Taraflardan her biri bu şahsi hakka dayanarak, sözleşmenin diğer tarafından alacağını isteyebilmektedir. Ancak TBK m. 207/ f. 2’ de belirtildiği üzere, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, kural olarak taraflar borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler. Görüldüğü üzere burada TBK m. 97’deki esasın uygulandığı bir durum söz konusudur. Bu sebeple taraflardan her biri kendi borcunu ifa etmediği veya ifa etmeye hazır olmadığı sürece, diğer taraftan borcunu ifa etmesini isteyemez. Aksi takdirde diğer taraf, ödemezlik def’i’nde bulunarak, borcunu ifa etmekten kaçınabilecektir.6

Türk Borçlar Kanunu’nun taşınır satış sözleşmesine ilişkin maddeleri incelendiğinde, sözleşmenin şekline ilişkin olarak herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Bu sebeple, taşınır satış sözleşmesinde de kural olarak şekil serbestîsi esastır. Taraflar taşınır satış sözleşmesini sözlü, yazılı veya resmi şekilden herhangi biriyle yapabilirler.

B. Taşınır Satış Sözleşmesinin Tarafların Sıfatları Bakımından Ayrımı

1.Türk Ticaret Kanunu’nda Taşınır Satış Sözleşmesi

TTK m. 23/ f. 1’ de “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanunu’nun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.” Şeklinde düzenleme yapılmıştır. TTK m. 2/ f. 1’ de tacir, bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına ulaşmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşların tacir sayılacağı düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere sözleşmenin her iki tarafını da gerçek veya tüzel kişi tacirlerin oluşturduğu sözleşmelerde Türk Ticaret Kanunu ile Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.

2.Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da Taşınır Satış Sözleşmesi

TKHK m. 2’ de her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaların Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’ un kapsamına girdiği düzenlenmiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’ da tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi şeklinde tanımlanmıştır. Tüketici işlemi ise, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem olarak tanımlanmıştır (TKHK m. 3/ f. 1- l). Yine, TKHK m. 83/f. 1’ de bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Türk Borçlar Kanunu’nun uygulanacağı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, sözleşmenin taraflarından birini tüketicinin, diğer tarafını ise ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden satıcının veya sağlayıcının oluşturduğu sözleşmelerde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.

II. Ayıp

A. Ayıp Kavramının Tanımı

Ayıp, genel bir ifadeyle sübjektif olarak satıcının satış konusu mala ilişkin vaat ettiği ve objektif olarak bulunması gereken nitelikler yönüyle eksikliği ifade eder. Böylece, satılana ilişkin satıcının bildirdiği nitelikler ile satılanda ondan beklenen faydayı sağlayacak normal olarak bulunması gerekli niteliklere ilişkin eksiklikler ayıp olarak karşımıza çıkar. Bir diğer deyişle, satıcının zikretmediği veya sözleşmeye uygun düşmeyen hususlar olarak da nitelendirebiliriz.7

Yargıtay ise ayıbı “yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır.” Şeklinde tanımlamıştır.8

Kanuni olarak ise satıcının ayıptan sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 219’uncu madde ve devamında düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 219’uncu maddesine göre “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.9

1. Ayıp Türleri

Maddi ayıp, satılanın aynı cinsten normal bir mal ile karşılaştırılması sonucu, fiziki yapısında mevcut olan her türlü eksiklik anlamına gelir. Satılanın kırık, yırtık, bozuk, lekeli olması maddi ayıba örnek teşkil eder.

Hukuki ayıp ise alıcının satılanda dilediği gibi tasarrufta bulunmasını engelleyen hukuki bir sınırlamanın var olmasıdır. Bu yasaklama veya sınırlama kamu hukukundan kaynaklı olabileceği gibi özel hukuk kaynaklı da olabilmektedir. Hukuki ayıba örnek olarak; satılanın hukuka aykırı bir marka taşıması, bina yapılmak üzere satın alınan yerin imar planına göre kısmen yeşil alana veya yola ayrılması sebebiyle geri kalan kısmın istenilen binayı yapmaya elverişli olmaması, satılana ilişkin inşaat için belediyenin ruhsat izni vermemesi gösterilebilir.

Ekonomik ayıp, satılandan elde edilmesi gereken verim, kazanç gibi iktisadi niteliklerdeki eksikliği ifade eder. BK m.194 f.1‟de düzenlenmeyen bu ayıp çeşidi doktrin ve mahkeme içtihatları ile kabul edilmiştir. Türk Borçlar Kanunu ile bu eksiklik giderilmiş ve ekonomik ayıp çeşidi m.219 f.1’de “satıcı…maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.” denilmek suretiyle düzenlenmiştir.10

B. Ayıbın Şartları

Satıcının ayıptan dolayı sorumlu tutulabilmesi için belli başlı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar şu şekilde sıralanabilir.

1. Satılan Taşınır Malın Alıcıya Teslim Edilmiş Olması

Öncelikli olarak, ayıptan dolayı satıcının sorumlu tutulabilmesi için taşınır malın zilyetliğinin alıcıya devredilmiş olması gerekir. Zilyetliğin devri de teslim ile gerçekleşir. Henüz teslim gerçekleşmediği durumlarda satıcı ayıptan sorumlu tutulamaz.

2. Satılan Taşınır Malda Esaslı Bir Ayıp Olması

Ayıptan doğan sorumluluk hükümlerine gidilebilmesi için gereken bir diğer şart ayıbın “esaslı” olmasıdır. Satılanın değerinin ortadan kalkması, kullanım amacına göre satılandan beklenen faydanın azalması ayıbın esaslı olduğunu gösterir. Eğer dürüst bir sözleşme tarafı olarak alıcının, satılandaki ayıbı bilseydi satış sözleşmesini hiç akdetmeyeceğini veya daha düşük bir satış bedeli üzerinden akdedebileceğini söylüyorsak, ayıp esaslı sayılır. Bu nedenle önlenemez küçük kalite eksiklikleri satıcıyı TBK m.219 ve devamına göre sorumlu kılmamaktadır.11

3. Satılan Taşınır Maldaki Ayıbın Hasarın Alıcıya Geçişinden Önce Mevcut Olması

Satıcının ayıplı ifadan dolayı alıcıya karşı sorumlu tutulabilmesi için, satılan taşınır maldaki ayıbın alıcıya geçişinden önce mevcut olması gereklidir. Satılan taşınır maldaki ayıbın alıcıya geçişinden sonra ortaya çıktığı durumlarda, satıcının sorumluluğu söz konusu olmaz. Örneğin, taşınır satış sözleşmesinin konusunu oluşturan meyvelerin alıcıya geçmesinden sonra zamanla çürümesi durumunda satıcı ayıptan dolayı sorumlu tutulamaz. Satılan taşınır maldaki ayıbın hasarın alıcıya geçişinden önce mevcut olduğunu alıcı ispat etmekle yükümlüdür.12

4. Alıcının Satılan Taşınır Malın Ayıplı Olduğunu Bilmemesi

Satıcının ayıp dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, alıcının satılan taşınır malın ayıplı olduğunu bilmemesi gereklidir. Satıcı, taşınır satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir (TBK m. 222/ f. 1). Bilinen ayıptan anlaşılması gereken hem satış sözleşmesi yapıldığı sırada satıcının vaat ettiği ayıpların satılan taşınırda bulunmaması hem de taşınır malın niteliği gereği kendinden beklenen özellikleri taşımaması anlaşılabilir.

Satıcı, alıcının satılan taşınır malı gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, kural olarak sorumlu tutulamaz (TBK m. 222/ f. 2). Satıcının sorumluluğunun ortadan kalkması için, alıcının esaslı bir gözden geçirme yapması şart değildir.13

5. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunun Sözleşme İle Kaldırılmamış Olması

Türk Borçlar Kanunu’nun 221’inci maddesine göre satıcı ağır kusurlu ise ayıptan sorumluluğu kaldıran ve kısıtlayan her türlü anlaşma hükümsüzdür. Taraflar arasındaki taşınır satışına ilişkin ayıptan sorumluluğu önleyen anlaşma açıkça veya zımnen yapılabilmektedir. Böyle bir anlaşma yapıldığı takdirde satıcının ağır kusuru olmadığı takdirde ayıptan sorumlu tutulmayacaktır.

III. Taşınır Satış Sözleşmesinde Ayıptan Doğan Hukuki Sorumluluk

A.Taşınır Satış Sözleşmesinde Ayıptan Doğan Hukuki Sorumluluk Kavramı

Çalışmanın şimdiye kadar olan kısmında taşınır satış sözleşmesine ve ayıba ilişkin genel esaslar incelendi. Şimdi ise öncelikle Borçlar Kanunu özelinde ve daha sonra diğer kanunlarda ayıptan doğan hukuki sorumluluk incelenecektir. Hukuki sorumluluktan anlaşılması gereken tarafların sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluktur. Tarafların yalnızca birbirlerine karşı bir talepte bulunabildiği ve sözleşmeye uyulmadığı takdirde yalnızca tarafları bağlayan neticeler doğuran bir hukuk ilişkisinden kaynaklanan sorumluluktur.

Hukuki sorumluluk bağlamında taşınır satışı sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Satıcının bu ilişkiden doğan borçları; satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme borcu, yan borçlar, ayıptan ve zapttan sorumluluk olarak sıralanabilir. Çalışmamızın konusu ise ayıptan doğan sorumluluktur.

Hukuki sorumluluk kapsamında tarafların bazı yükümlülükleri vardır. Buna uyulmamasının bir sonucu olarak da alıcının seçimlik hakları bulunmaktadır. Çalışmanın devamında bu hususlar incelenecektir.

B. Taşınır Satış Sözleşmesinde Tarafların Yükümlülükleri

Yukarıda ayıp sorumluluğun şartları olarak sayılan hususların bazıları, aynı zamanda satıcının yükümlülükleri anlamına da gelir. Bunlar; malın teslim edilmiş olması, satıcının ağır kusurlu bulunmaması gibi hususlardır.

Alıcı bakımından ise bazı külfet ve yükümlülükler getirilmiştir. Bunlar gözden geçirme ve bildirim (muayene ve ihbar) külfetidir.

1. Gözden Geçirme (Muayene)

Alıcı, malı teslim aldıktan sonra imkân bulur bulmaz satılanı gözden geçirmek ve satılanda bir ayıp bulunması durumunda bunu makul bir süre içinde satıcıya bildirmek zorundadır.

Gözden geçirme ve bildirim sürelerine uyma, alıcı için sadece külfet niteliğindedir, Gerçek anlamda bir borç (yükümlülük) değildir. Borç ile külfet kavramları, şöyle ifade edilmektedir: ‘‘Borca aykırı davranan kişi başkasına, külfete aykırı davranan kişi ise kendine zarar verir’’. Böylece alıcı, gözden geçirme ve bildirim sürelerine uymazsa ayıp nedeniyle sahip olduğu hakları kaybeder. Ancak tazminat ödeme borcu doğmaz.14

Satılan eşyadaki ayıp, olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkabilecek bir ayıp ise alıcı imkân bulur bulmaz gözden geçirmeli ve uygun bir sürede satıcıya bildirmelidir. Fakat olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkabilecek bir ayıp söz konusu değil ise alıcı ayıp ortaya çıkar çıkmaz derhal satıcıya bildirmelidir. Burada açık ayıplar için “uygun bir sürede” ve gizli ayıplar için “derhal” olmak üzere hakkaniyete uygun olarak iki farklı süre öngörülmüştür.

Satılan malın özelliklerine ve ayıbın niteliğine göre de gözden geçirme süresinin daha uzun tutulması gerekebilmektedir. Örneğin; basit bir alet ile karmaşık ve büyük bir makinenin gözden geçirme süreleri bir tutulamaz. Özellikle büyük ve karmaşık bir makinenin yerine monte edilmesi ve uygun çalışma koşulları sağlandıktan sonra gözden geçirmenin yapılabileceği doğaldır. Bunun gibi, ilkbaharda alınan bir harman makinesinin ya da biçerdöverin, yazın alınan bir kar temizleme makinesinin ya da yalıtımı yapılan binanın soğuğu geçirip geçirmediğinin gözden geçirilebilmesi için, uygun mevsimin beklenmesi gerekebilmektedir.

Alıcı, satın aldığı malda tespit ettiği ayıpları açık bir şekilde tanımlamalı ve satıcıya malı kabul etmeme iradesini kesin ve net bir ifadeyle bildirmelidir. Alıcı ayıp ihbarı ile birlikte seçimlik hakkını kullanma mecburiyetinde değildir. Ayıp ihbarında bulunan alıcı, sadece ihbarda bildirdiği ayıplara ilişkin olarak zamanaşımı süresi içerisinde istediği zaman seçimlik haklarından birini kullanabilmektedir. Ayıp ihbarı, hukuki niteliği itibariyle tasavvur açıklamasıdır.15

2. Satıcıya Bildirme (İhbar)

Alıcının ayıplı satılana ilişkin seçimlik haklarını kullanabilmesi için tespit ettiği ayıbı, satıcıya bildirmesi gerekir. Alıcı, bildirim yüklentisini yerine getirmez ise satılanı mevcut ayıplarıyla birlikte kabul etmiş sayılır. Böylece ayıptan doğan seçimlik haklara başvurma imkânı da ortadan kalkmış olur.

Bu süreler açık ayıplar için ayıbın fark edilmesinden sonra uygun bir süre şeklinde düzenlenmiştir. Gizli ayıplar içinse ayıbın fark edilmesinden sonra derhal şeklinde düzenlenmiştir. Yargıtay da gizli ayıbın bulunduğu bir olayda alıcının malı kabul etmediğine hükmetmiştir. Alıcının ayıbı öğrenir öğrenmez ihtar çekmek suretiyle satıcıya bildirimde bulunduğu olayda, alıcının ayıbı fark eder etmez derhal bildirdiğini ve ayıplı malı kabul etmediğini göz önüne alarak, yerel mahkemenin alıcının malı ayıplı bir şekilde kabul ettiğine ilişkin kararını bozmuştur.16

Alıcı tarafından satıcıya karşı yapılacak olan ayıbı bildirmenin süreleri niteliği itibariyle hak düşürücü sürelerdir.

Ayıbın satıcıya bildirilmesi, belirli bir şekle bağlı değildir. Resmi yazılı yani noterden ya da adi yazılı yapılabileceği gibi, sözlü olarak da yapılabilmektedir. Ancak ayıp sözlü olarak bildirilmişse, çekişme halinde bunun tanıkla kanıtlanması gerekecektir. Bununla birlikte ispat kolaylığı sağlaması sebebiyle ihbarın yazılı olarak hatta mümkünse noterden yapılması yerinde olur.17

C. Alıcı Lehine Doğan Seçimlik Haklar

Türk Borçlar Kanunu madde 27’de alıcının seçimlik hakları sayılmıştır. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme, aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da saklı bulunmaktadır.

1. Sözleşmeden Dönme

TBK m. 227 hükmüne göre alıcı, satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönebilmektedir. Dönme hakkı yenilik doğuran bir haktır. Alıcının sahip olduğu bu hak, tek taraflı olarak satıcıya karşı irade beyanı ile kullanılmaktadır.

Alıcının seçimlik hakkını kullanarak sözleşmeden dönme iradesini kullanmasıyla, geçmişe etkili olarak borç sözleşmesini ortadan kaldırmaktadır. Sözleşmeden dönme sözleşmenin feshinden farklı olarak sözleşmeyi geçmişe etkili olarak, kurulduğu andan itibaren ortadan kaldırmaktadır. Nitekim TBK m. 227/1 ‘de “satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirme” koşulu ile sözleşmeden dönmenin mümkün olduğu belirtilmiştir. Sözleşmeden dönme, fesihten farklı olarak geçmişe etkili olarak sonuç doğurur. Bundan dolayı, kurulduğu andan itibaren sözleşme ortadan kalktığı için alıcı da almış olduklarını geri vermekle mükelleftir.18

Sözleşmeden dönmenin sonucunda alıcının da satıcıya karşı borçları bulunmaktadır. “Satış sözleşmesinden dönen alıcı, satılanı, ondan elde ettiği yararları ile birlikte satıcıya geri vermekle yükümlüdür.” Şeklindeki maddenin ilk fıkrasından anlaşılmaktadır ki, alıcı sadece satılanı değil, semerelerin de iadesiyle mükelleftir.

Sözleşmeden dönme sonucunda satıcının borçları ise TBK m. 229’da alıcının borçlarından sonra sayılmıştır. Satıcının borçları; “1- Ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi, 2- Satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi, 3- Ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesi” olarak Kanun’da sayılmıştır. TBK m. 229/2 “Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.” şeklindedir. Sözleşmeden dönmenin sonucunda satıcının zararları ödememek için kendisine hiçbir şekilde kusur yüklenemeyeceğini ispat etmesinin gerektiğini söylemiştir.19

2. Ayıp Oranında Satış Bedelinde İndirim İsteme Hakkı

Alıcının ayıplı satılanı alıkoymayı menfaatine uygun gördüğü durumlarda TBK m.227 f.1 b.2 gereğince, satış bedelinden ayıp oranında indirim isteme hakkına sahiptir. Böylece ayıplı mal teslimi sebebiyle bozulan tarafların edimleri arasındaki denge, satış bedelinden ayıp oranında indirim yapılarak tekrar sağlanır. Alıcı, satış bedelinden indirim hakkını satıcıya varması ile hüküm ifade edecek bir irade beyanıyla kullanabilir. Satıcının alıcının talebini kabul etmemesi durumunda açılacak davada verilecek hüküm duruma göre tespit veya eda hükmü niteliğinde olacaktır.20

Alıcının satış bedelinden indirim hakkını kullanması ile birlikte sadece bedelde ayıp oranında değişiklik olur. Bu nedenle ortada yapılmış yeni bir sözleşme söz konusu olmayıp satış sözleşmesi varlığını devam ettirir.21

Türk Borçlar Kanunu’ nun ilgili hükümlerinde, satış bedelinden indirilecek olan miktarın nasıl hesaplanacağı düzenlenmemiştir. Bununla birlikte, doktrin ve Yargıtay tarafından satış bedelinden indirilecek olan miktarın belirlenmesinde nisbi metodun uygulanacağı kabul edilmektedir. Bu metoda göre, satılan taşınır malın ayıpsız objektif değeri ile ayıplı objektif değeri arasındaki oran taraflar arasında kararlaştırılan satış bedeline uygulanır ve ayıplı mala ödenmesi gereken satış bedeli belirlenir.22

3. Satılanın Ücretsiz Onarılmasını İsteme

TBK m.227 f.1 b.3’te ise alıcının ayıplı satılanı onarım hakkı, “aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme” şeklinde açıkça düzenlenmiştir. Böylece, kanun koyucu azınlıkta kalan görüşe uygun bir düzenleme getirmiştir. BK zamanında söz konusu olan tartışmaların önüne geçmiştir. Onarım hakkı doktrinde genellikle aynen ifa talebinin devamı niteliğinde bir alacak hakkı olarak kabul edilmektedir. Ayıplı teslim ile ifa menfaati ihlal edilen alıcının onarım hakkını kullanması sonucu, satıcı malı onararak alıcının ifa menfaatine ulaşmasını sağlar.23

Alıcının onarım hakkını kullanabilmesi için maldaki ayıbın objektif olarak onarılabilir olması gerekir. Aynı zamanda bunu gidermenin de dürüstlük kuralına göre satıcıdan beklenebilir olması gerekmektedir. Ayrıca, malı onarmanın satıcı aleyhine aşırı bir masrafa da sebep olmaması gerekir. Satılanın onarılmasının satış bedeline yakın bir gidere sebep olacağı durumlarda satıcı aleyhine aşırı bir masrafın varlığından bahsedilebilir. Böyle durumlarda satıcı aşırı masrafa sebep olacağı gerekçesi ile onarım talebini geri çevirebilir. Böylelikle alıcının diğer seçimlik haklarını kullanmasını sağlayabilir.24

4. Satılanın Ayıpsız Bir Benzeri ile Değiştirilmesini İsteme

Alıcının seçimlik haklarından dördüncüsü imkan varsa alıcının satın almış olduğu malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme hakkıdır.

Gümüş’ün görüşüne göre ise, Kanun koyucunun “imkan varsa” diyerek değindiği husus tarafların ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesindeki kabulüdür. Nitekim imkan olmasından tür satışları kadar parça satışlarında da uygulanabilecek bir kural olarak kaleme alındığı görüşündedir. Örneğin, parça borcu konusu bir otomobilin maliki olan A, otomobilini B’ ye sattığında, otomobilin ayıplı olması halinde ayıpsız bir benzeri ile değişimini isteyemeyecekken, alıcı B, A’ ya ait beyaz eşya dükkanından satın aldığı parça borcu konusu ayıplı televizyonun ayıpsız bir başka televizyon ile değişimini isteyebilmektedir. Burada aynı marka ve model ile değişim gerekmemektedir. Tarafların karşılıklı rızalarının olması durumunda farklı marka ve model mal ile de değiştirilebilmektedir.25

TBK m. 227/III uyarınca, satıcı, ayıplı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğranılan zararın tamamını gidererek alıcının seçimlik haklarını kullanmasını engelleyebilecektir. Kanun koyucu burada sadece malın değişiminden bahsetmemiştir. Alıcının uğramış olduğu zararların tamamının giderilmesi durumunda alıcının seçimlik hakkının kullanılmasının önüne geçebilmesini düzenlemiştir. Nitekim alıcı, zararlarının giderilmesi talebini içermeyen, malın sadece ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesi talebini haklı nedenle reddedebilir.26

5. Tazminat İsteme Hakkı

TBK m.227 f.2’deki “Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.” Şeklindeki düzenleme ile bulunmaktadır. Böylece; alıcı, kullanmış olduğu seçim hakkı ile karşılayamadığı zararları için tazminat isteyebilir. Ayrıca bundan bağımsız olarak da sadece tazminat talebinde de bulanabilir. Sözleşmeden dönme sonucunda alıcının sahip olduğu tazminat hakkını düzenleyen m.229 f.1 b.3 ile f.2‟nin dönme dışındaki seçimlik haklarda da kıyasen uygulanacağı şeklindeki kabulümüz çerçevesinde satıcı malın ayıplı olmasında herhangi bir kusuru olmasa bile meydana gelen doğrudan zarardan sorumlu olacaktır. Dolaylı zararlardan ise sadece kusurlu olması durumunda (kusur karinesi mevcut) sorumlu olacaktır. Alıcının m.227‟deki seçimlik haklardan birini kullanmadan doğrudan genel hükümlere göre (m.112 vd.) tazminat talebinde bulunma hakkı da vardır. Ancak bu durumda satıcının kusursuzluğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulma imkânı vardır.27

D. Ayıptan Doğan Sorumlulukta Zamanaşımı

Ayıptan sorumlulukta zamanaşımını düzenleyen hükümlerin kapsamının belirlenmesi oldukça önemlidir. Ayıpdan sorumluluk çerçevesinde düzenlenen ve taşınırlarda teslimle başlayan iki yıllık sürenin satılanın ayıplı olmasından doğan bütün davalara uygulanacağı düzenlenmiştir. Belirtelim ki, TBK m. 231 hükmünde düzenlenen zamanaşımı sürelerinin uygulama alanı, yenilik doğurucu hak olarak nitelendirilen seçimlik haklar değildir. Söz konusu yenilik doğrucu hakların kullanımı sonucunda ortaya çıkan alacak haklarıdır. Zira, yenilik doğurucu haklar niteliği gereği zamanaşımına uğramaz. Yenilik doğurucu hakkın muhatabı, hakkın kendi hukuk alanında meydana getirdiği tek taraflı etkiyi, herhangi bir savunma yoluyla bertaraf edemez. Bu durumda, kanun koyucu, yenilik doğrucu bir hakkı zamanaşımı süresine tabi kılsa dahi, zamanaşımına uğrayacak olan hak, yenilik doğurucu hak değil, onun kullanılması neticesinde ortaya çıkacak olan alacak hakkıdır. Dolayısıyla, ayıptan sorumlulukta zamanaşımı, kural olarak ayıptan doğan seçimlik hakların (TBK m. 227) yarattığı hukuki durumun açıklığa kavuşturulması gereken zaman dilimini ifade eder.28

Taşınır satış sözleşmelerinde satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu süre satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile geçerlidir. TBK m. 207 ve m. 210 hükümlerinde ise satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme borcu altında olduğu belirtilmiştir. Kanun koyucu TBK m. 231 hükmünün lafzında her ne kadar satılanın devrinden bahsederek zamanaşımı süresinin zilyetliğin alıcıya devrinden itibaren başlayacağını öngörmüş görünse de; belirtmek gerekir ki, söz konusu ifadenin, eser sözleşmesi açısından açıkça kanunda düzenlendiği üzere (TBK m. 478), “satılanın teslimi” şeklinde okunması gerekmektedir.29

E. Ayıp Sorumluluğunun Taraf Sıfatları Bakımından Ayrımı

1. Türk Ticaret Kanunu’nda Ayıp Kavramı

Türk Ticaret Kanunu’nun 23’üncü maddesinde, “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanunu’nun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.” Düzenlemesine yer verilmiştir. Bu çerçevede, TTK m. 23/I-b. Hükmü, tacirler arasındaki ticari satışlar bakımdan uygulama alanı bulur. Bu bakımdan, satış sözleşmesinin her iki tarafının da tacir olması gereklidir. Ayrıca sözleşmenin her iki tarafı bakımından da ticari iş niteliğine sahip olması gerekir.

Tacir olmayan kişiler arasındaki satış sözleşmeleri, taraflarından bir tanesinin tacir olduğu satış sözleşmeleri ile her iki taraf tacir olsa da taraflardan biri veya her ikisi için ticari işletmeyle ilgili olmayan satış sözleşmeleri bakımından TTK m. 23/I-b. Hükmü uygulanmaz; TBK m. 223 uyarınca hareket edilmektedir. Diğer yandan, alıcının satış konusu malı tekrar satmak amacıyla alıp almadığı belirleme bakımından etki göstermez. Her iki halde de satış sözleşmesi ticari işletme faaliyeti kapsamında ise TTK m. 23/Ib. Uyarınca değerlendirme yapılmaktadır.30

Bildirim süresi bakımından ise TTK, TBK’dan farklılık arz etmektedir. TTK m.23/1-c’ye göre “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.”

2. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da Ayıp Kavramı

Burada üzerinde durulacak husus, tüketici kavramıdır. KHK m. 2 hükmü uyarınca, TKHK, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar. Tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. Tüketici işlemi ise mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemdir (TKHK m. 3/I).

a) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da Ayıbın Tanımı

Ayıp sorumluluğu bakımından satılan maldan yararlanması engellenen, kısıtlanan hatta satıcının satışa konu mal ile ilgili vaat etmiş olduğu hususların olup olmamasının muhatabı olan kişi tüketicidir.

TKHK m. 8 de “ayıplı mal” tanımı yapılmış olup, devamında gelen 8-12. Maddeler de bu hususa ilişkindir. Aynı Kanun’un 13-16. Maddeleri arasında ise “ayıplı hizmet” kavramı işlenmiş olup tüketicinin seçimlik haklarını düzenlemiştir.

TKHK m. 8/I ‘e göre ayıplı mal “tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır”31

6502 sayılı TKHK’ ya göre Kanun’un 8/I. Maddesinde ayıplı malın tanımı yapılmış, akabinde aynı maddenin II. Ve III. Fıkralarında, malın ayıplı olup olmadığının tespiti bakımından birtakım kriterlere yer verilmiştir. TBK. M. 219’daki tanımla örtüşen “…tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.” TKHK m. 8/II fıkrasının son cümlesinde maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikleri de ayıplı mal olarak kabul etmiştir. Nitekim malın zamanında teslim edilmemesi hali de TKHK m. 8/III’de belirtilmiş olup ayıplı mal hükümleri bu durumda da uygulanacaktır. Malın zamanında teslim edilmemesi her ne kadar malı ayıplı hale getirmese de, burada da aykırı ifa durumu söz konusudur. Kanun’daki düzenlemeye göre ayıptan doğan hükümler burada uygulanmaktadır. 32

F. Hayvan Satışında Ayıptan Doğan Sorumluluk

Hukuk sistemimizde hayvanlar taşınır eşya kapsamında kabul edilmektedir. Her ne kadar eşya kabul edilse de kanun koyucu hayvan satışında iki özel düzenleme getirmiştir. Bunlar TBK madde 220 ve 224’tür.

Buna göre, hayvan alım satımında, satıcı yazılı olarak güvence vermediği ya da ağır kusuru olmadıkça, alıcıyı kandırmadığı sürece hayvandaki ayıptan sorumlu olmaz.33

TBK hayvan satışlarıyla ilgili olarak alıcının tespit ettiği ayıpları satıcıya hangi süre içinde bildireceğine ilişkin olarak m.224’te özel bir düzenleme getirmiştir. Hükme göre, gebelik dışındaki ayıpların hayvanın teslim alındığı veya teslim alınmada temerrüde düşüldüğü andan itibaren dokuz gün içerisinde alıcı tarafından satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Hayvanın gebeliğine ilişkin ayıplarla ilgili olarak düzenlemede herhangi bir hüküm mevcut olmayıp konu tartışmalıdır. Bir görüşe göre, hayvanın gebe olmadığının anlaşılmasından itibaren dokuz gün içerisinde ayıbın satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Güngör’ün de katıldığı bir başka görüşe göre ise, hayvanın gebe olmadığının anlaşıldığı andan itibaren ayıbın gecikmesizin satıcıya bildirilmesi gerekmektedir.34

IV. Taşınır Satış Sözleşmesinde Ayıptan Doğan Cezai Sorumluluk

A. Taşınır Satış Sözleşmesinde Ayıptan Doğan Cezai Sorumluk Kavramı

Çalışmanın şimdiye kadar olan kısmında ayıp kavramı hukuki düzlemde incelenmiş ve ayıptan doğan hukuki sorumluluk incelenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde ise ayıplı bir mal satışı gerçekleştiğinde satıcının doğması muhtemel cezai sorumluluğu incelenecektir.

Kanunda suç olarak sayılan fiiller işlendiği takdirde, hapis veya para cezası gibi yaptırımlara tabi olan sorumluluk türüne cezai sorumluluk denir.

Taşınır satışında ayıplı bir mal satışı söz konusu olduğu takdirde hukuki sorumluluğun yanında cezai sorumluluğun da doğabilmesi için satıcının ayıbı veya ağır kusurunu hileyle gizlemesi gerekmektedir.

Hile, aldatıcılığı belli bir ağırlığa ulaşmış olması gereken, gerçeğe uymayan davranışlardır. Hilenin ağırlığını ve niteliğini belirlemeye yönelik ölçütler koymak mümkün değildir. Somut olay özelliklerine göre değerlendirme yapılmalıdır.

Özel hukuk anlamında hile, hukuki işlem yapabilmek için karşı tarafın irade beyanını sağlamak adına gerçeği değiştirmektir. Veya olmamış bir durumu mevcutmuş gibi gösteren hareket veya susma halleridir. Özel hukukta hilenin yaptırıma bağlanması açısından ağırlık derecesine bakılmamaktadır. Borçlar hukukunda kabul edilen hilenin kapsamı, ceza hukuku anlamında kabul edilen hilenin kapsamından daha geniştir.35

Ceza hukuku anlamında hile ise “ancak ustaca bir aldatma yöntemiyle gerçekleştirilip basiretli ve ihtiyatlı davranabilen bir kişiyi dahi aldatabilecek eşiği aşmış hareketler” olarak nitelendirilebilir.36

Suçlarda hile konusunda hilenin niteliğine bakılmalıdır. Özel hukuk yaptırımlarını aşacak nitelikte bir hile ve zarar olması halinde ceza hukuku kuralları uygulanmalıdır. Ancak ceza hukuku boyutunda da hileli suç, tehlikeliliğinden bağımsız olarak yalnızca ceza yaptırımına tabi kılınmamalıdır.37

Hileye ilişkin olarak önemli olan hususlardan biri de, hileye ilişkin kastın varlığı ve tespitidir. Kabul edilmelidir ki hile her halde kasten gerçekleştirilen bir harekettir. Yargıtay38 hileye ilişkin olarak, birtakım söz ve hareketlerle kişinin bilerek ve istenerek aldatılması ifadelerini kullanmaktadır. Bu nedenle dikkatsiz, özensiz veya basiretsiz davranışlar veya ağır kusur hile oluşturmaz.39

B. Dolandırıcılık Suçu Kapsamında Ayıbın Cezai Sorumluluğu

TürkCeza Kanunu’nun 157. maddesinde dolandırıcılık “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan…” şeklinde düzenlenmiştir. Bir taşınır satışında ayıbı gizleme noktasında hileli davranışlarda bulunan kişinin bu madde gereğince ceza hukuku sorumluluğu doğacaktır. Fakat ayıplı mal satımı neticesinde ceza sorumluluğuna başvurulabilmesi o kadar da kolay olmamaktadır. Ayıbı gizleme hususunda kastın varlığını ortaya gerekmektedir.

1. Yargıtay Kararlarında Aybın Cezai Sorumluluğu

Nitekim Yargıtay 15. CD önüne gelen bir uyuşmazlıkta “sanığın katılana ayıplı mal satmasının hukuki ihtilaf niteliğinde olduğunu, sanığın üzerine atılı dolandırıcılık suçunu işlemesinde bir kastı olmadığı” gerekçesiyle beraate ilişkin hükmü onamıştır.40

Yine Yargıtay 15. CD bir diğer uyuşmazlıkta “Galericilik yapan sanığın, katılana …plakalı aracı 7.000 TL bedel karşılığında sattığı, ancak sonradan söz konusu araçta bulunması yasal zorunluluk olan ve aksi takdirde trafikten men edilmeyi gerektiren motor numarasının araç motoru üzerinde bulunmadığının anlaşıldığı, satın almadan önce katılanın aracı tamirciye götürüp gösterdiği ve o şekilde aracı satın aldığı dolayısıyla sanığın, katılanın inceleme olanağını ortadan kaldırmadığı, taraflar arasındaki sorunun bu haliyle ayıplı mal satışından kaynaklanan ve hukuk mahkemelerinde çözülebilecek türden hukuki uyuşmazlık niteliğinde olduğu ve somut olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının gerçekleşmediğini41 gözeterek mahkumiyet kararını bozmuştur. Görüldüğü üzere burada sanık katılanın ayıplı malı inceleme imkanını ortadan kaldırmamıştır. Ayıbı gizleme noktasında hileli bir davranışta bulunmamıştır. Dolayısıyla hukuken yerinde bir karardır.

Satıcının ayıbı gizleme noktasında hilesinin bulunduğu ve dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluştuğu kararlar da bulunmaktadır. Bir kararda sanık, basit bir muayene ile tespit edilemeyecek şekilde aracın kilometresinde oynama yaparak ayıbı hileyle gizlemiştir. Yargıtay söz konusu olayda dolandırıcılık suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. “Sanığın aracın kilometresinde oynama yaparak hile yaptığı, bu şekilde katılanın denetim imkanını ortadan kaldırdığı, özel bir bakım sayesinde durumun fark edildiği dikkate alınarak, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluştuğu…”42

Ayıptan cezai sorumluluk hususunda görüldüğü üzere ayıp sorumluluğu için hileli davranış ve kast unsuru bulunmalıdır. Yargıtay, genel olarak içtihatlarında ayıba ilişkin sorumluluğun satış sözleşmesinden doğan hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğuna karar vermiştir. Önüne gelen çoğu uyuşmazlıkta dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığına kanaat getirmiştir. Fakat ayıbın hileli davranışlarla ve kasten gizlenip gizlenmediğine ilişkin gerekli araştırmanın yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bütün bunlar incelenmeden doğrudan bir hukuk mahkemesi konusu olduğu sebebiyle verilen kovuşturmanın yer olmadığına dair kararı bozmuştur.43

Sonuç Olarak

Taşınır satış sözleşmelerinde satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyetini alıcıya geçirmenin yanı sıra bazı tali yükümlülükleri de bulunmaktadır. Ayıptan doğan sorumluluk da mülkiyeti alıcıya geçirme borcunun bir parçasıdır. Satıcı satılan mal ile ilgili herhangi bir vaatte bulunmasa veya maldaki ayıpları bilmese dahi bundan sorumludur. Buna karşılık alıcının gözden geçirme ve bildirim külfetini zamanında yerine getirdiği takdirde bazı seçimlik haklara sahip olmaktadır. Tarafların sıfatlarına göre uygulananan kanun değişmekle birlikte hukuki sorumlulukta genel itibariyle Türk Borçlar Kanunu uygulama alanı bulmaktadır.

Satıcının satış yaparken ayıplı malı hileyle gizlemesi durumunda ise dolandırıcılık suçunun şartları gerçekleştiği takdirde cezai sorumluluk da gündeme gelecektir.

Dipnotlar

1 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.6.

2 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.21.

3 YHGK., 11.3.1964 T., E. 1964/ 5-3, K. 1964/ 184 sayılı kararı (www.kazanci.com.tr, E.T., 2.12.2013)

4 YHGK 8.11.1985 T., E. 1984/ 13-237, K. 1985/ 889 tarihli kararında “Dava konusu deniz motorunun gemi siciline kayıtlı olmadığı anlaşıldığından T.T.K. nun 868 ve 884. Maddelerinin olayda uygulama olanağı yoktur. Gemi siciline kayıtlı olmayan gemiler üzerindeki mülkiyet ve sair aynı haklar hususunda M.K. nun menkullere ait hükümlerinin tatbik edileceği TTK. nun 867 nci maddesinde belirtilmiştir”. Şeklinde hüküm tesis etmiştir. (Yargıtay Kararları Dergisi, Yıl 1987, Nisan 1987, Cilt 13, Sayı 4, s. 503)

5 Yargıtay Kararı – 5. HD., E. 2021/1989 K. 2021/3764 T. 22.3.2021

6 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.33, 34.

7 ÜNLÜTEPE, Mustafa. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 1, Haziran 2018, ss. 296-335

8 Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2016/31024 K. 2017/3030 T. 13.3.2017

9 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.3.

10 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.9

11 GÜMÜŞ, Alper. Borçlar Hukuku Özel Hükümler Kısa Ders Kitabı, Filiz Kitabevi, 2020, İstanbul, s.68.

12 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.144.

13 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.146.

14 MORAL, Nurullah. Satıcının ve Yüklenicinin Ayıptan Doğan Sorumluluğu, 2019, Samsun, s.40.

15 ÖZSOY, Rabia. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Ayıplı İfa ve Sonuçları, 2019, Ankara, s.94.

16 Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2016/22567 K. 2019/4145 T. 28.3.2019

17 MORAL, Nurullah. Satıcının ve Yüklenicinin Ayıptan Doğan Sorumluluğu, 2019, Samsun, s.42.

18 AYAN, M. Furkan, Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara s.66.

19 AYAN, M. Furkan. Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara s.66.

20 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.51.

21 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.51.

22 KÖROĞLU, Emre. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri, s.175.

23 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.54.

24 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.55.

25 AYAN, M. Furkan. Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara s.70.

26 AYAN, M. Furkan. Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara s.70

27 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s58

28 KARA, Doğan. Satış Sözleşmesi Çerçevesinde Ayıptan Sorumlulukta Zamanaşımı ve Ayıptan Doğan Def’i Hakları, 2020, İstanbul, s. 54, 55.

29 KARA, Doğan. Satış Sözleşmesi Çerçevesinde Ayıptan Sorumlulukta Zamanaşımı ve Ayıptan Doğan Def’i Hakları, 2020, İstanbul, s. 145.

30 AYAN, M. Furkan, Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara, s.

31 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=6502&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5

32 Çürük, A. “Tüketici Satış Sözleşmesinde Satış Konusu Malın Ayıplı Olmasının Sonuçları” .(Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2021) s. 54

33 MORAL, Nurullah, Satıcının ve Yüklenicinin Ayıptan Doğan Sorumluluğu, 2019, Samsun, s.37.

34 GÜNGÖR, Reşit. Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul, s.42.

35 SERİM, Gökçe. Türk Ceza Hukukunda Hilenin Anlaşılış Biçimleri ve Bazı Ekonomik Suçlara Yansıması, TBB Dergisi, 2022 s.80

36 SERİM, Gökçe. Türk Ceza Hukukunda Hilenin Anlaşılış Biçimleri ve Bazı Ekonomik Suçlara Yansıması, TBB Dergisi, 2022 s.81.

37 SERİM, Gökçe. Türk Ceza Hukukunda Hilenin Anlaşılış Biçimleri ve Bazı Ekonomik Suçlara Yansıması, TBB Dergisi, 2022 s.82

38 CGK, Esas No. 2019/1-494, Karar No. 2021/41, T. 18.02.2021

39 SERİM, Gökçe. Türk Ceza Hukukunda Hilenin Anlaşılış Biçimleri ve Bazı Ekonomik Suçlara Yansıması, TBB Dergisi, 2022 s.78.

40 Yargıtay Kararı – 15. CD., E. 2014/20751 K. 2017/8612 T. 4.4.2017

41 Yargıtay Kararı – 15. CD., E. 2013/17169 K. 2015/31079 T. 10.11.2015

42 Yargıtay Kararı – 15. CD., E. 2013/3449 K. 2014/14378 T. 10.9.2014

43 Yargıtay Kararı – 11. CD., E. 2022/6523 K. 2023/2381 T. 4.4.2023

KAYNAKÇA
  • AYAN, M. Furkan, Hukuki Ayıp Hüküm ve Sonuçları, 2022, Ankara
  • Çürük, A. “Tüketici Satış Sözleşmesinde Satış Konusu Malın Ayıplı Olmasının Sonuçları” (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2021)
  • GÜMÜŞ, Alper Borçlar Hukuku Özel Hükümler Kısa Ders Kitabı, Filiz Kitabevi, 2020, İstanbul
  • GÜNGÖR, Reşit, Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları, 2019, İstanbul,
  • KARA, Doğan, Satış Sözleşmesi Çerçevesinde Ayıptan Sorumlulukta Zamanaşımı ve Ayıptan Doğan Def’i Hakları, 2020, İstanbul
  • KÖROĞLU, Emre, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Taşınır Satış Sözleşmesinin Sona Ermesi, 2015, Kayseri
  • MORAL, Nurullah, Satıcının ve Yüklenicinin Ayıptan Doğan Sorumluluğu, 2019, Samsun
  • ÖZSOY, Rabia, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Ayıplı İfa ve Sonuçları, 2019, Ankara
  • SERİM, Gökçe. Türk Ceza Hukukunda Hilenin Anlaşılış Biçimleri ve Bazı Ekonomik Suçlara Yansıması, TBB Dergisi, 2022
  • ÜNLÜTEPE, Mustafa, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi. Cilt 24, Sayı 1, 2018, İstanbul